Haksızlık(lar) karşısında susmayın ve hukukî yollardan hak(lar)ınızı da arayın!


KEFALET SÖZLEŞMESİNDE DİĞER EŞİN RIZASININ BULUNUP BULUNMADIĞI MAHKEMECE KENDİLİĞİNDEN DİKKATE ALINMAZ

YARGITAY

11. HUKUK DAİRESİ

Esas Numarası: 2022/7015

Karar Numarası: 2024/1137

Karar Tarihi: 15.02.2024

SAYISI : 2020/1058 Esas, 2022/1067 Karar

DAVALILAR :1….

2….

3….

4….

5.Peker Motorlu Araçlar Petrol ve Petrol Ürün. San. Tic. Ltd. Şti. vekili Avukat …

DAVA TARİHİ :

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2019/379 E., 2020/251 K.

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı, Yargıtayca duruşma istemli olarak davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Duruşma için belirlenen 13.02.2024 günü hazır bulunan davacı vekili Avukat … ile davalılar vekili Avukat … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip, gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili banka ile davalı şirket arasında akdedilen genel kredi sözleşmesini diğer davalıların müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, borcun ödenmemesi üzerine davalılar aleyhine başlatılan icra takibine itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına, % 20 icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili cevap dilekçesinde; bankanın yapılandırma teklifine karşılık dilekçe sunduklarını, ancak davacının bu doğrultuda işlem yapmak yerine müvekkilleri aleyhine takibe giriştiğini, imzalanan genel kredi sözleşmesi çerçevesinde talep edilen faizin fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalı gerçek kişilerin kefaletinin eş rızası bulunmaması sebebiyle geçersiz olduğu gerekçesi ile davalılar …, …, … ve … hakkında açılan davanın reddine; davalı şirket hakkında açılan davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı banka vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece bankadan eş rızasının alındığına dair belgelerin istenmediğini, kefillerin eş rızasının bulunduğunu, şirket yönünden de yetersiz inceleme yapıldığını ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın tamamen kabulüne karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı yanca dava dilekçesinde taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesine delil olarak dayanılmış olmakla birlikte dava dilekçesi ekinde ve icra dosyasına sunulan ve takibin dayanağı olan 15.08.2012 tarihli genel kredi sözleşmesinin ekinde davalı gerçek kişilerin el yazılı kefalet beyanları bulunmasına rağmen kefillerin eş rızalarının alındığına dair herhangi bir belge sunulmadığı, Mahkemece aldırılan bilirkişi raporunda da, incelenen genel kredi sözleşmesinde eş rızasının bulunup bulunmadığına ilişkin açık bir tespit yer almamasına karşın, raporun 14 üncü sayfasında kefaletin geçerlilik koşulları ve 6098 sayılı Kanun’un 584 ncü maddesi yönünden açıklama yapılarak kefillerin şirket ortağı olmaları halinde eş rızasının aranmayacağı ve bu suretle kefaletin geçerli olduğu hususunda değerlendirme yapıldığı, davacı vekilince de 12.03.2020 tarihli celsede davalı kefillerin şirket ortağı olmaları nedeniyle eş rızası alınmadığının bildirildiği, 14.11.2019 tarihli ön inceleme duruşmasında 3 no’lu ara karar ile “HMK’nın 140/5 inci maddesi gereğince tarafların gösterdikleri ve henüz sunmadıkları belgeleri sunmaları veya başka yerden getirtilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları konusunda iki haftalık kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde belgeler sunulmadığında veya gerekli açıklamalar yapılmadığında bahsedilen delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına,” ilişkin ara karar kurulduğu, duruşmada hazır bulunan davacı vekili ihtar edildiği, uyuşmazlık bakımından çözümlenmesi gereken hususun kararın istinafı aşamasında ilk defa sunulan ve davalı kefillerin kefaletleri yönünden eş rızalarının alındığını gösterilen fotokopi belgelerin delil olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği (bu belgeye değer verilip verilmeyeceği) noktasında toplandığını, 6100 sayılı Kanun’un 357 nci maddesinin birinci maddesinde, Bölge Adliye Mahkemesince re’sen göz önünde tutulacaklar dışında, İlk Derece Mahkemesince öne sürülmeyen iddia ve savunmaların dinlenemeyeceği, yeni delillere dayanamayacağı; aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise, İlk Derece Mahkekemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği halde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan delillerin Bölge Adliye Mahkemesince incelenebileceğinin düzenlendiğini, istinaf aşamasında ilk defa sunulan eş rızalarına ilişkin belge suretlerinin yargılamanın başından beri davacının elinde bulunduğunun davacı vekilinin istinaf dilekçesindeki beyanlarından anlaşıldığını, davacı yanca dava dilekçesi ekinde takibin dayanağı olan 15.08.2012 tarihli genel kredi sözleşmesine delil olarak dayanılmış olmakla birlikte söz konusu sözleşmenin tüm sayfalarının dava dilekçesine eklenmediği, yargılama sırasında dosyaya ibraz edilen tüm sayfaları içerir sözleşme fotokopisinde ise davalıların kefaletleri yönünden eş rızasının alındığına dair bir açıklama veya ek bir belgenin bulunmadığı, mahkemece 14.11.2019 tarihli ön inceleme duruşmasının 3 no’lu ara kararı ile duruşmada hazır bulunan davacı vekiline 6100 sayılı Kanun’un 140 ncı maddesinin beşinci maddesi gereğince tarafların gösterdikleri ve henüz sunmadıkları belgeleri sunmaları veya başka yerden getirtilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları konusunda iki haftalık kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde belgeler sunulmadığında veya gerekli açıklamalar yapılmadığında bahsedilen delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına dair ihtaratın yapıldığı, sonraki 23.01.2020 tarihli duruşmaya gelen olmaması üzerine mahkemece dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, davacı vekilince sunulan yenileme dilekçesi üzerine 05.03.2020 tarihli duruşmaya katılan davacı vekilince yine başkaca delil ibraz edilmediği, sonraki 12.03.2020 tarihli duruşmada ise davacı vekilinin “şirket ortağı olduğundan dolayı kefillerin eş rızası alınmamıştır” şeklinde beyanda bulunduğu ve bu beyan üzerine aynı celse mahkemece davalı kefiller yönünden davanın reddine karar verildiği, bu kez verilen kararın davacı yanca istinaf edildiği, istinaf dilekçesi ekinde davalı kefillerin eşlerinin rızalarının alındığına dair “kefalet için eş muvafakatnamesi” başlıklı fotokopi belgelerin sunulduğu, genel kredi sözleşmesine davalı gerçek kişilerin kefaletleri yönünden eş rızalarının alındığına ilişkin belgelerin yargılamanın başından beri davacının elinde bulunduğunun davacı vekilinin istinaf dilekçesindeki beyanlarından anlaşıldığı, davanın dayanağı olan eş rızalarının istinaf aşamasına kadar sunulamama nedeni olarak davacı yanca kendilerine bu yönde kesin süre verilmediği iddia edilmiş ise de, İlk Derece Mahkemesince ön inceleme duruşmasının 3 no’lu ara kararında açıkça davacı yana elinde bulunan delilleri sunması için süre verildiği, verilen süre içerisinde delilin sunulmaması halinde ise bu delile dayanma hakkından vazgeçmiş sayılacağı hususunun açıkça şerh edildiği ve davacı vekiline gerekli ihtaratın yapıldığı, bu hale göre kefaletler yönünden eş rızasının alındığına ilişkin belgelerin davacı elinde bulunduğunun sabit olduğu, anılan belgelerin İlk Derece Mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterilmesine rağmen incelenmemesi veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmaması gibi bir durumun söz konusu da olmadığı, bu belgelerin sunulmamasının kendisine hak arama imkanı tanınmamasından değil de kendi ihmalinden kaynaklandığı, davaya konu belgelerin sonradan sunulması durumunun da davayı uzatacak ve davanın kısa bir sürede çözümlenmesini engelleyecek mahiyette olduğu, ayrıca söz konusu belgelerin istinaf aşamasında ibrazının davalı yanca kabul görmediği gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusnun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; 12.03.2020 tarihli son duruşmada Heyet Başkanınca genel kredi sözleşmesinde kefaleti bulunan davalıların, eşlerinin rızası bulunup bulunmadığı sorusunun yöneltildiği, bu hususun ne davalılar tarafından ne de bilirkişi incelemesinde itiraz ve incelemesi konusu yapılmayıp uygulama süresi de istisnai olduğundan anlaşılmayan bu soru karşısında; sözleşme tarihinin 12.08.2012 olması hususu sehven unutularak, “kefillerin şirket ortağı olması nedeniyle eş rızası aranmayacağı” şeklinde beyanda bulunulmasına karşın, “şirket ortağı olduklarından kefillerin eş rızası alınmamıştır” şeklinde beyanın zapta geçirildiğini, akabinde genel kredi sözleşmesinin 15.08.2012 yılında akdedildiği fark edilerek kefillerin eş rızasının bulunup bulunmadığının banka şubesine sorulması talep edilmişse de bu talebin hüküm aşamasına geçilmesi nedeniyle reddedildiğini ancak ne talebin ne de reddedildiğinin tutanağa geçirilmediğini, kefalette eş rızası aranması hususu kamu düzenine ilişkin değil ise davalılar tarafından def’i olarak ileri sürülmeyen bu hususun Mahkemece re’sen dikkate alınamayacağını, kaldı ki davalılar tarafından yapılandırma talebinde bulunulmasının borçlu olunduğunun zımnen kabulü olduğunu, bu husus kamu düzenine ilişkin ise de Mahkemece re’sen araştırma yapılması gerektiğini, dava dilekçesinin deliller bölümünde banka defter ve kayıtlarının gösterildiğini, eş rızası aranıp aranmayacağı hususunun bilirkişi raporunda da irdelenmediğini, davalıların bu konuda da bir itiraz ileri sürmediklerini, rapora itirazların sunulmasının akabinde iki celse daha gerçekleştirildiğini, buna karşın müvekkilinden veya müvekkili bankadan eş rızasına ilişkin herhangi belge istenmediğini, tüm deliller toplanmadan yargılamanın sonlandırıldığını, kefillerin eş rızasının bulunduğunu, celsede sunulan talep ve beyanların tutanağa geçirilmediğini, nitekim gerekçesi kararda da “kefiller yönünden eş rızasına ilişkin belge suretlerini ibraz ederek, sözlü yargılama duruşmasındaki beyanlarının yanlış anlaşıldığını beyan ederek; zaptın düzeltilmesini istemiş ise de kısa kararın açıklanmasından sonra zaptın düzeltilmesi mümkün olmadığı gibi gerekçelerin değiştirilmesi mümkün olmadığından anılı dilekçedeki ifadelere itibar edilmemiştir.” şeklinde açıklamaya yer verildiğini, müvekkilince istinaf kanun yoluna başvurulurken ekte eş rızasının alındığına ilişkin belgelerin sunulduğunu, fakat Bölge Adliye Mahkemesince yargılamanın uzayacağı gerekçesiyle söz konusu belgelerin delil olarak dikkate alınmadığını, Oysaki yargılamada taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasının esas olduğunu ve sunulan delillerin eş rızasının alındığını ve tarafların kefil olduklarını açıkça göstermekte olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 67 nci madde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 12 nci maddesi, 583 ve 584 ncü maddeleri, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 484 ncü maddesi.

3. Değerlendirme

1. Davacı banka ile davalı şirket arasında akdedilen genel kredi sözleşmesi 15.08.2012 tarihli olup 6098 sayılı Kanun’un 583 ncü maddesinin birinci fıkrası gereğince kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi kefalet sözleşmesinin geçerliliği için şartken, 818 sayılı Kanun’un 484 ncü maddesi gereğince kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına ve kefilin bu sözleşmede sorumlu olacağı miktarın gösterilmesine bağlı tutulmuştur.

2. Başka bir şekilde kefalet sözleşmesi için Kanun’da öngörülen bu şekil kuralı, bir ispat şekli olmayıp, geçerlilik şekli niteliği taşır. Bu nedenle, kefalet sözleşmesi Kanun’da öngörülen bu şekle uygun yapılmazsa, sözleşme 6098 sayılı Kanun’un 12 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince hükümsüz olacaktır (Ayan, s.182).

3. Zira; 12.4.1944 tarihli ve 1943/14 E., 1944/13 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararında; sözleşmede kefilin ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş olup olmadığının ve sözleşme içeriğinden böyle muayyen bir miktarın anlaşılmasına imkan bulunup bulunmadığının hâkim tarafından re’sen gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir.

4. Kefalet sözleşmesinde “Eşin rızası”nı düzenleyen 6098 sayılı Kanun’un 584 ncü maddesinin birinci fıkrası; “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır” hükmünü içermekte olup, bu madde evlilik birliğinin ve genel anlamda ailenin ve dolaylı olarak da doğrudan kefilin korunması amacıyla kabul edilmiş, evli kişilerin kefil olma ehliyeti, diğer eşin iznine bağlanmıştır. Eşin iznine ilişkin hüküm, kefalet sözleşmesinin şekline dair bir kural olmayıp, maddi bir geçerlilik koşuludur (Ayan, Serkan: Kefalet Sözleşmesi, Ankara 2018, s. 115).

5. Dolayısıyla kefalet akdinde eş rızasının bulunup bulunmadığı hususunun Mahkemece re’sen nazara alınması söz konusu değildir.

6. Somut olayda davalılar tarafından kefalet akdinde eş rızası bulunmadığına dair herhangi bir savunmada bulunulmamış olup, gündeme getirilmeyen bir hususta davacının delil sunması kendisinden beklenemez. Mahkemece sorulması üzerine davacı vekili tarafından davalı gerçek kişi kefiller yönünden ”şirket ortağı olduğundan dolayı kefillerin eş rızası alınmamıştır” şeklinde beyanda bulunmuş ise de kısa karardan sonra sunulan dilekçede, sözleşme tarihinde hataya düşüldüğü, zapta geçen beyanın aksine kefillerin eş rızasının bulunduğu belirtilerek buna ilişkin belgeler ibraz edilmiş olup, davacı vekilinin duruşmada alınan beyanı dosya kapsamı ile de örtüşmediğinden, bu beyana bir sonuç atfedilmesi isabetli görülmemiştir.

7. Bu durumda, davacı tarafından sunulan deliller değerlendirilerek davalı kefillerin hukuki durumunun tespit edilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kefiller yönünden davanın reddi doğru olmamış, hükmün temyiz eden davacı yararına bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Takdir olunan 17.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

15.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.