Haksızlık(lar) karşısında susmayın ve hukukî yollardan hak(lar)ınızı da arayın!


İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamemen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır. Bu durumda ibranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

Esas Numarası: 2016/252

Karar Numarası: 2020/570

Karar Tarihi: 09.07.2020

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kartal 1. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 13.09.2011 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işveren nezdinde 10.08.2007-26.07.2011 tarihleri arasında satış operasyon elemanı olarak çalıştığını, en son ücretinin 850,00TL olduğunu, davalı işveren tarafından iş sözleşmesinin haklı neden bulunmaksızın feshedildiğini, hafta içi 08.00-19.00 saatleri arasında, cumartesi günleri ise 08.00-12.00 saatleri arasında çalıştığını, ayrıca hafta içinde saat 23.00 civarına kadar mesaiye kaldığını ve bu durum hariç haftalık 59 saat çalışma yaptığını, ücretlerinin banka kanalı ile ödendiğini, müvekkili tarafından davalı işverene gönderilen 09.08.2011 tarihli ihtarnameye davalının kayıtsız kalındığını ileri sürerek fazla çalışma ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 13.01.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkili tarafından iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmesine rağmen davacıya kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiğini, davacının imzaladığı ibraname ile fazla çalışma ücreti alacağının bulunmadığını beyan ettiğini, ibranamede ödenen işçilik alacaklarını tek tek belirterek bunların dışında başkaca hak ve alacağı bulunsa dahi tek taraflı olarak feragat ettiğine ilişkin açık beyanının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Kartal 1. İş Mahkemesinin 05.09.2012 tarihli ve 2011/1207 E., 2012/769 K. sayılı kararı ile; davacının davalıya ait işyerinde 10.08.2007-26.07.2011 tarihleri arasında satış operasyonu elemanı olarak çalıştığı, dosyada tanık beyanları dışında davacının mesai saatlerini bildiren başka bir verinin veya işyeri kaydının bulunmaması nedeniyle tanık beyanlarına itibar edildiği, davacı işçinin haftada ortama 51 saat çalıştığı ve haftalık 45 saati aşan çalışma süresi için fazla çalışma ücretinin ödenmesi gerektiği, bilirkişi tarafından hesaplanan miktar üzerinden 1/3 indirim yapıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Kartal 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 15.10.2014 tarihli ve 2012/34961 E., 2014/29843 K. sayılı kararı ile; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilerek “…Somut olayda, fazla mesai ücreti dışındaki alacakların miktar olarak belirtildiği ibranamede “fazla mesai ücretine ilişkin bir hak/ücret alacağının olmadığı yazılıdır. Davalı ise cevap dilekçesinde fazla mesai alacağının bulunmadığını belirttiğinden ibraname ile savunma arasında bir çelişki olmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece savunmayla çelişmeyen ibranameye değer verilerek fazla mesai alacağının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulü hatalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı :

9. İstanbul Anadolu 1. İş Mahkemesinin 15.12.2014 tarihli ve 2014/699 E., 2014/796 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından imzalanan ibraname içeriğinde bir kısım çelişkilerin bulunduğu, ibranamede hak edilen kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret alacağı olmak üzere toplam net 7.038,35TL ödeme yapıldığının beyan edildiği, yerleşik uygulamalara göre içinde miktar bulunan ve ekinde tahakkuk belgelerine yer verilmeyen ibranamenin makbuz hükmünde kabul edilmesi gerektiği ve diğer alacak kalemleri yönünden ödeme iddiasının yazılı belge ya da banka havalesi ile ispatının gerektiğinin kabul edildiği, davacı tarafından ödeme iddiasının kabul edilmediği, bunun yanı sıra dava tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 420. maddesi ile ibranın iş sözleşmesinin sona ermesi koşuluna bağlandığı, aynı zamanda noksansız ödeme ya da banka aracılığı ile ödeme yapılması ve hangi alacak kalemi için ne kadar miktar ödeme yapıldığının açıklanması hâlinde ibranamenin geçerli kabul edileceği, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesi gereğince sözleşmenin sone ermesi ile ilgili düzenlemelerin geçmişe etkili olarak uygulanacağının ifade edildiği, bu itibarla davacının fazla çalışma ücretine ilişkin ibraname dava devam ederken yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. Maddesinde belirtilen geçerlilik koşullarını taşımadığından ve bir kısım ödeme ile ilgili miktar belirtip ekinde tahakkuk belgelerine yer vermediğinden hüküm altına alınan fazla çalışma ücreti alacaklarının davacıya ödendiğinin ispat edilemediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından 26.07.2011 tarihli ibranameye değer verilip verilemeyeceği ve burada varılacak sonuca göre davacının fazla çalışma ücretine hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun’un (6101 sayılı Kanun) 1. maddesi; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” şeklinde düzenlenmiştir.

13. Bu durumda öncelikle belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, bu tarihten önce yani 818 sayılı Borçlar Kanunu (818 sayılı Kanun) döneminde düzenlenen ibranamenin hukuken geçerli olup olmadığının 818 sayılı Kanuna göre belirlenmesi gerekir.

14. Diğer yandan ibra sözleşmesi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiş, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK/Kanun) düzenlenmiş olup, bu Kanun’un 132. maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir”.

15. İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde “ibraname” adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, iş hukukunda “işçi yararına yorum” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.

16. İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine iş hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir.

17. İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.

18. İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.

19. İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga 818 sayılı Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması hâlinde ibra iradesine değer verilemez.

20. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.

21. Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hâllerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.

22. Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı hâlleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.

23. İşçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.

24. İbraname savunması hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.

25. Somut olayda, davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde fazla çalışma yapmasına rağmen fazla çalışma ücretinin ödenmediğini iddia etmiş, davalı vekili ise davacının imzaladığı ibranamede fazla çalışma ücreti alacağının bulunmadığını savunmuştur.

26. Dosya içeriğinde bulunan 26.07.2011 tarihli “ibraname ve feragatname” başlıklı belgenin tablo olarak düzenlenen kısmında diğer alacaklar miktar olarak ayrı ayrı yazılıp fazla çalışma ücretine ilişkin net ödemenin “0,00” olduğu belirtildikten sonra, “…Fazla çalışmaya ilişkin bir hak/ücret alacağım da yoktur. Yukarıda tarafıma ödenen işçilik alacakları dışında işverenden başkaca bir hak ve alacağım bulunsa dahi bunlardan tek taraflı olarak feragat ediyorum. İşyerinden, kanun ve hizmet akdinden doğan hiçbir şekil ve nam adı altında bir alacağım kalmadığını maddi ve manevi herhangi bir hak talebinde bulunmayacağımı beyanla işyerini geçmişe dönük olarak ibra ederim…” şeklindeki ifadeye yer verilmiştir.

27. Bu itibarla, davalı tarafın davacının fazla çalışma alacağının bulunmadığına ilişkin savunması, 26.07.2011 tarihli ibranamede fazla çalışma ücreti alacağına ilişkin bir hak veya alacağın bulunmadığının ifade edilmesi karşısında ibraname ile savunma arasında bir çelişki olmadığı anlaşılmakla 26.07.2011 tarihli ibranameye değer verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

28. O hâlde mahkeme tarafından bahsi geçen ibranameye değer verilerek fazla çalışma ücreti alacağı talebinin reddine karar verilmelidir.

29. Bu durumda 6101 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirtildiği üzere, 818 sayılı Kanun döneminde düzenlenen bir ibranamenin hukuken bağlayıcı olup olmadığının aynı Kanuna göre belirlenmesi gerektiğinden yargılama aşamasında yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK gereğince değerlendirme yapılmak suretiyle ibranameyi geçersiz kabul eden direnme kararı yerinde görülmemiştir.

30. Hâl böyle olunca direnme kararının, Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.07.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.