Haksızlık(lar) karşısında susmayın ve hukukî yollardan hak(lar)ınızı da arayın!


Dilekçelerinde tanık deliline dayanan taraflara (basit / yazılı yargılama fark etmez) tanık listelerini sunmak için ön inceleme duruşmasından itibaren iki haftalık süre verilebilir. Ancak bu halde verilen süre hüküm ve sonuç doğurur

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

Esas Numarası: 2017/1564

Karar Numarası: 2021/235

Karar Tarihi: 09.03.2021

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 2. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı …Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı …Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı asıl işveren Makro Market A.Ş.’ye ait işyerinde diğer davalı Anadolu Selçuklular Temizlik Nakliyat Gıda İnş. ve Hiz. Taah. Ltd. Şti. nezdinde temizlik işçisi olarak çalıştığını, belirli süreli iş sözleşmesinin süresinin sona erdiği gerekçesiyle feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı …Ş. vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile diğer davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığını, alacaklardan diğer davalının sorumlu olduğunu, davacının istifa ederek işten ayrıldığını, alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, diğer davalı Anadolu Selçuklular Temizlik Nakliyat Gıda İnş. ve Hiz. Taah. Ltd. Şti. cevap dilekçesi sunmamıştır.

Mahkeme Kararı:

6. Konya 2. İş Mahkemesinin 18.11.2014 tarihli ve 2013/511 E., 2014/611 K. sayılı kararı ile; davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu, iş sözleşmesinin davalı alt işveren Anadolu Selçuklular Temizlik Nakliyat Gıda İnş. ve Hiz. Taah. Ltd. Şti. tarafından haksız şekilde sona erdirildiği, davacının ödenmeyen işçilik alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Konya 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı …Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 01.12.2015 tarihli ve 2014/22416 E., 2015/23826 K. sayılı kararı ile; “…Taraflar arasında tensip zaptıyla delillerin bildirilmesi için verilen kesin sürenin ön inceleme duruşmasından önce tanık listesi verilmemesi halinde bağlayıcı olup olmadığı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Dava 29/08/2013 tarihinde açılmıştır. Mahkemece ön incelemenin duruşmalı yapılmasına ve davalıya delillerini bildirmesi için tensip zaptının tebliğine karar verilmiş ve bu ihtar içeren .04/09/2013 tarihli tensip zaptında davalı tarafa cevap dilekçesini vermek, davalı tarafa tüm delillerini bildirmek, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamak, davada tanık dinlenmesi mümkünse hangi tanığı hangi vakıa hakkında dinletmek istediğini açıklamak, delillerinden elinde bulunan belgeleri ve delilleri sunmak, delillerinden başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar varsa bulunabilmelerini sağlayıcı açıklamalarda bulunmak ve delillerin celbi konusunda masrafını mahkememiz veznesine yatırmak üzere tensip tutanağının tebliğinden itibaren iki hafta kesin süre verilmesine, aksi halde dilekçe vermekten, delil bildirmekten ve tüm bu belirtilen bilgi ve belgeleri açıklamaktan ve vermekten vazgeçmiş sayılacağının ihtarına, ihtaratların işbu tutanağın tebliği yolu ile yapılmasına karar verilmiştir. Davalı tarafından iki haftalık kesin süre içerisinde cevap dilekçesi sunulmuş, davalı cevap dilekçesinin sonunda tanık deliline dayanmış ancak tanıklarının isim ve adreslerini bildirmemiştir. 19.11.2013 tarihinde ön inceleme duruşması yapılmış ve tarafların anlaşamadıkları hususlar tespit edilmiştir. Bu duruşmada davalı … vekili tanıklarının isim ve adreslerini bildirmek üzere süre talep etmiş, davacı vekili ise 2 haftalık yasal süre içerisinde tanıklar bildirilmediği için davalı tarafın tanıklarının bildirilmesine ve dinlenmelerine muvafakatlerinin olmadığını bildirmiştir. Mahkemece davalı taraf verilen 2 haftalık kesin süre içinde tanık isimlerini ve adreslerini bildirmediğinden ve davacı taraf muvafakat etmediğinden davalı tarafın tanık dinletme taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Mahkemece ön inceleme duruşması yapılmadan, tensiple taraflara, dilekçelerinde göstermiş oldukları ve belge niteliğindeki delilleri sunmaları veya bulundukları yerlerle ilgili açıklamada bulunmaları (HMK md. 140/5) için süre verilmesi bu anlamda sonuç doğurmaz. Öte yandan; delil, çekişmeli vakıaların ispatı için gösterilir (HMK md. 187/1). Ön inceleme duruşması yapılmadan, tarafların üzerinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar belirlenmeden, tarafların tanık listesi vermeleri de beklenemez.

Bu sebeple süresinde cevap listesi sunan davalıya ön inceleme duruşmasında kesin süre verilerek süresinde bildirdiği tanıklarının dinlenmesi gerekirken, davalının savunma hakkının kısıtlaması suretiyle ve eksik inceleme ile karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma nedenine göre davalı …Ş.’nin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.

Direnme Kararı

9. Konya 2. İş Mahkemesinin 28.06.2016 tarihli ve 2016/105 E., 2016/525 K. sayılı kararı ile; tahkikatın amacının, kural olarak delil toplamak değil; delilleri incelemek ve değerlendirmek olduğu, aksi halde tahkikatın tamamlanamayacağı ve yargılamanın uzayacağı, bu sebeple 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 145. maddesinde belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında sonradan delil sunulması hâlinde bu delillerin dikkate alınmaması gerektiği, dilekçelerin teatisi aşamasında delil bildirmeyen taraflara ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmadığı, somut olayda, dava dilekçesi davalıya tebliğ edilerek tensip zaptı ile birlikte tanık ve diğer delillerini bildirmesinin istenildiği, davalı tarafın kesin süre içinde tanıklarını bildirmediği, ön inceleme duruşmasında mahkemece taraflara uyuşmazlıkla ilgili olarak hangi delillere başvurduklarının sorulması üzerine, davalı …Ş. vekilinin delilerinin “tanıklar” olduğunu beyan ettiği, ön inceleme duruşmasından sonra da tanıklarının isimlerini bildiren dilekçe verdiği, usulüne uygun tebligata rağmen ön inceleme duruşmasından sonra isim ve adreslerini bildirdiği tanıkların dinlenilmesinin mümkün olmadığı, davalının ön inceleme duruşmasında bulunduğu tanık dinletme talebinin kanuni süreye riayet edilmediğinden reddedildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı …Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece 04.09.2013 tarihli tensip tutanağında davalı tarafa “tüm delillerini bildirmek, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamak, davada tanık dinlenmesi mümkünse hangi tanığı hangi vakıa hakkında dinletmek istediğini açıklamak” hususunda yasal sonuçları ihtar edilerek iki haftalık kesin süre verildiği basit yargılama usulüne tabi eldeki davada, yasal süresinde verdiği cevap dilekçesinde tanık deliline dayanan ancak tanıklarının isim ve adreslerini belirtmeyen ve ön inceleme duruşmasında bu hususta mahkemeden süre talep eden davalının, tanık dinletme talebinin, aynı duruşmada davacı vekilinin davalının bu talebine muvafakat göstermemesi üzerine mahkemece reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Direnmeye konu uyuşmazlığın niteliği dikkate alınarak öncelikle adil yargılanma hakkı başlığı altında hukuki dinlenilme hakkı kavramının, devamında basit yargılama usulü ve ön inceleme ile ispat ve tanık delili üzerinde durulmalı, bu hususlarla ilgili açıklamalar yapıldıktan sonra somut uyuşmazlığın değerlendirilmesine geçilmelidir.

A. Adil Yargılanma Hakkı

13. Hukuk devletinin bir gereği olarak bireyler hakları ihlal edildiği ya da tehlikeye düştüğü durumda, hukukî korunma için devlete başvurmak zorunda olup, kendiliğinden hak arama yetkisine sahip değildirler. Bireylere tanınan bu hak, devletin anayasal teminatı altındadır.

14. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmünü düzenlemiş olup, hak arama özgürlüğü adı altında hukuki koruma (korunma) talebine yönelik anayasal teminatı bireylere vermektedir.

15. Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Gökhan Ateş, B. No: 2017/32699, 12.01.2021, § 23).

16. Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasında ise usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.

17. Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı şekilde yer almış olup, Sözleşmenin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrası; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiştir.

18. Gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak düzenlenen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) “Hukuki dinlenilme hakkı” başlıklı 27. maddesinde;

“(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

(2) Bu hak;

a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,

b) Açıklama ve ispat hakkını,

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,

içerir.” hükmüne yer verilmiştir.

19. Hukuki dinlenilme hakkının temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

20. Bu unsurlardan ilki “bilgilenme hakkı”dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.

21. Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanır. Bu durum “silahların eşitliği ilkesi” olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre silahların eşitliği ilkesi, davanın bir tarafını, diğer taraf karşısında belirli bir dezavantaj içine sokmayacak şartlar altında, her bir tarafın deliller de dahil olmak üzere, davasını ortaya koymak için makul ve kabul edilebilir olanaklara sahip olması zorunluluğu şeklinde ifade edilmiştir (İnceoğlu, S.; Adil Yargılanma Hakkı, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-4, 2018, s. 115).

22. Anayasa Mahkemesine göre ise silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmekte; bu usul güvencesinin, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsadığı ifade edilmektedir (Ali Tulumcu, B. No: 2017/18458, 10.02.2021, § 34).

23. Adil yargılanma hakkının içinde yer alan ve silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı diğer bir hak ise, “çelişmeli (çekişmeli) yargılama hakkı”dır. Çekişmeli yargılama ilkesinin anlamı, bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, mahkemenin kararını etkilemek amacıyla ulusal yargının bağımsız bir mensubu tarafından bile olsa gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşlerle ilgili bilgiye sahip olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme hakkının tanınmasıdır (Doğru, O./ Nalbant, A.: İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (Açıklama ve Önemli Kararlar), C.1., 2012, s. 637).

24. Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsurunu, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi” oluşturmaktadır. Bu değerlendirmenin de kararların gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın Hükümet gerekçesi madde 32).

25. Anayasa’nın 36. maddesine göre mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi vardır. Dolayısıyla mahkemelerce, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddialar ve gösterilen deliller gereği gibi incelemek zorundadır.

26. Nitekim Anayasa Mahkemesi, genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanmasının şart olduğunu; taraflara, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerektiğini; bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesinin zorunlu olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte, bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli hususun, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dâhil ortaya koydukları delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır (Emine Yıldız, B. No: 2014/12324, Karar Tarihi: 01.02.2017, § 34).

27. Bununla birlikte AİHM, ulusal mahkemelerin, davanın taraflarınca öne sürülen iddiaların ve sunulan delillerin kabulünde takdir yetkisine sahip olduklarını; fakat bu yetkiyi kararlarında gerekçe göstererek haklılaştırmakla yükümlü olduklarını vurgulamaktadır. Suominen/Finlandiya kararında, bir hukuk davasının hazırlık duruşmasında başvurucu tarafından sunulan deliller listesinden sadece ikisinin kabul edilmesi ve bu konuda hiçbir gerekçe gösterilmemesi gerekçeli karar hakkı bakımından ihlâl verilmesine neden olmuştur (İnceoğlu, s. 171).

B. Basit Yargılama Usulü ve Ön İnceleme

28. HMK’da iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (m. 118-186) ve basit (m. 316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir.

29. HMK’nın “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler basit yargılama usulüne tabidir.” şeklindeki düzenleme ile hangi dava ve işlerin basit yargılama usulüne tabi olduğu gösterilmiştir.

30. Bu itibarla gerek mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesi gerekse 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesi gereğince iş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanmaktadır.

31. Bu usul, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit ve seri bir yargılama usulüdür.

32. Bu yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (m.317/1). Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla davalıya, bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (m.317/2). Belirtmek gerekir ki, 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 31. maddesi ile bu fıkrada yer alan “davalıya, bir defaya mahsus” ibaresi “davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak” şeklinde değiştirilmiştir.

33. HMK’nın 317. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap (replik) ve ikinci cevap (düplik) dilekçesi verilemez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar (m. 318). Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

34. Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (m.319).

35. Yargılamanın gereksiz yere uzamasının engellenmesi, mahkemenin ve tarafların yargılamada gereken hazırlığı davanın başında yapmasının sağlanması bakımından Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dilekçelerin verilmesinden sonra ve tahkikat aşamasından önce gelmek üzere “ön inceleme” adıyla yeni bir yargılama aşaması kabul edilmiştir.

36. HMK’nın “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesinin ikinci fıkrasına göre; “Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.”.

37. HMK’nın 322. maddesi atfı ile basit yargılama usulünde de uygulama alanı bulan HMK’nın “Ön İnceleme duruşması” başlıklı 140. maddesinin, 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanunun 14. maddesi ile değiştirilmeden önceki beşinci fıkrasına göre; ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir. Yapılan değişiklikle ise beşinci fıkra; “139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

38. Burada vurgulanması gereken husus özellikle 140. maddede “dilekçelerinde gösterdikleri” ibaresinin kullanılmış olmasıdır. HMK’nın 140. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse, bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa, tahkikata başlamadan önce, taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa, artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.

C. İspat ve Tanık Delili

39. Bilindiği üzere, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m. 187/1).

40. Vakıa (olgu), kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).

41. HMK’nın 189. maddesinin birinci fıkrasında da belirtildiği üzere “Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir.” Madde gerekçesine göre de, “…ispat hakkı kavramı, kanunî sınırları belirtilmek suretiyle, bir davanın her iki tarafına da tanınmış olmaktadır. Böylece ispat, bu maddede taraflar bakımından sadece bir yük olmanın ötesinde aynı zamanda kanunî bir hak olarak düzenlenmiştir.”

42. Belirtmek gerekir ki, sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. Taraflarca getirilen vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak hâkime ait ise de kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları hâkim araştıramaz ve bunların ispatını da isteyemez. Usul hukukumuza hâkim olan ve HMK’nın 25. maddesinde düzenlenen “Taraflarca getirilme ilkesi” uyarınca, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

43. Nitekim bu ilkeye uygun olarak HMK’nın “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde “Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri”nin gösterilmesi gerektiği düzenlendiği gibi, “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde de “Davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri”nin bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü üzere, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu haklı göstermeye yarayan yani davanın temelini oluşturan maddi vakıaları yazmak zorundadır. Aynı ilke uyarınca davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağını oluşturan vakıaları sunmak zorundadır. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır.

44. Uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek amacıyla HMK’da yeni bir düzenleme yapılmış ve 194. maddenin birinci fıkrasında “Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuş ve tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda oldukları düzenlenmiştir (HMK m. 194/2).

45. Bu aşamada, iş hukukundan kaynaklanan davalarda ispat açısından yoğun olarak başvurulan bir delil olan tanık delili üzerinde de durmak gerekmektedir.

46. Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Kural olarak, üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukukî durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, davada herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez.

47. Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi (bu listeyi içeren dilekçesini) mahkemeye verir ve her bir tanığın hangi vakıa hakkında dinlenileceğini de dilekçesinde bildirir. Bu hüküm yukarıda belirtilen ve HMK’nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir. Ayrıca madde de belirtildiği üzere ikinci bir tanık listesi verilmesi de mümkün değildir (HMK m. 240/2).

48. Tanık listesinde gösterilecek olan tanık sayısı hakkında herhangi bir sınırlama yoktur. İsteyen taraf, istediği sayıda tanığın dinlenilmesini isteyebilir. Kural bu olmakla birlikte hâkim gösterilen çok sayıda tanığın dinlenilmesinin gereksiz olduğu veya davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçeli kararında belirtmek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir. Bu hususa işaret eden ve yine HMK’nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkan 241. madde “(1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir” düzenlemesini içermektedir.

49. Anılan maddenin gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir: “Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi” başlığını taşıyan bu madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. Bir önceki maddenin ikinci fıkrasıyla tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa yüklenmiş olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir.”

50. Bu ilkeler ışığında; bir davada tanıklar HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça dinlenilmek zorundadır.

51. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2020 tarihli ve 2016/(7)22-371 E., 2020/203 K.; 20.12.2018 tarihli ve 2017/2-2707 E., 2018/1998 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

D. Somut Olayın Değerlendirilmesi

52. Somut uyuşmazlıkta davacı vekili, müvekkilinin davalı asıl işveren Makro Market A.Ş.’ye ait işyerinde diğer davalı nezdinde temizlik işçisi olarak çalıştığını belirterek ödenmeyen işçilik alacaklarının davalılardan tahsilini talep etmiş, davalı …Ş. vekili ise müvekkili ile diğer davalı arasında asıl-alt işverenlik ilişkisi bulunmadığını, alacak taleplerinden diğer davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

53. Mahkemece 04.09.2013 tarihli tensip tutanağının 5. bendi ile “Davalı tarafa cevap dilekçesini vermek, davalı tarafa tüm delillerini bildirmek, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamak, davada tanık dinlenmesi mümkünse hangi tanığı hangi vakıa hakkında dinletmek istediğini açıklamak, delillerinden elinde bulunan belgeleri ve delilleri sunmak, delillerinden başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar varsa bulunabilmelerini sağlayıcı açıklamalarda bulunmak ve delillerin celbi konusunda masrafını mahkememiz veznesine yatırmak üzere tensip tutanağının tebliğinden itibaren iki hafta kesin süre verilmesine, aksi halde dilekçe vermekten, delil bildirmekten ve tüm bu belirtilen bilgi ve belgeleri açıklamaktan ve vermekten vazgeçmiş sayılacağının ihtarına, ihtaratların işbu tutanağın tebliği yolu ile yapılmasına” dair ara karar kurulmuş ve tensip tutanağı davalı …Ş.’ye dava dilekçesi ile birlikte 23.09.2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

54. Davalı …Ş. vekili yasal süresi içinde sunduğu 30.09.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde tanık deliline de dayanmakla birlikte tanıkların isim ve adreslerinin bildirileceğini belirtmiş; ayrıca tanıklarının davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı ve ücretinin ödenip ödenmediği hususlarında işyeri uygulamasını ispat için dinleneceğini de açıklamıştır.

55. Dilekçeler ibraz edildikten sonra mahkemece 19.11.2013 tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasında tarafların sulh olamadıkları ve dava konusu hususların tamamında anlaşamadıkları tespit edilmekle davalı …Ş. vekili tanıklarının isim ve adreslerini bildirmek için süre talep etmiş ise de, mahkemece “Davalı taraf verilen 2 haftalık kesin süre içinde tanık isimlerini ve adreslerini bildirmediğinden ve davacı taraf muvafakat etmediğinden davalı tarafın tanık dinletme taleplerinin reddine” karar verilmiştir.

56. Bununla birlikte, davalı …Ş. vekili tarafından sunulan 23.01.2014 havale tarihli dilekçe ile iki tanığın isim ve adresleri bildirilmiş ise de, mahkemece bu tanıklar dinlenilmeksizin yargılama tamamlanmıştır.

57. Yapılan bu açıklamalara göre, basit yargılama usulünde taraflar dava ve cevap dilekçeleri ile delillerini göstermek, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirtilecekse bunu belirtmek zorunda olduğundan, tanık deliline dayanılması durumunda bu hususun da dava ve cevap dilekçesinde belirtilmesi zorunludur.

58. Diğer taraftan, HMK’nın 240. maddesinde tanık deliline dayanan tarafın tanık listesini sunması gerektiği belirtilmiş ise de, tanık listesinin verilmesi gereken aşama açık olarak düzenlenmemiştir.

59. Yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere, ispat faaliyetinin konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.

60. HMK’nın 320. maddesi gereğince basit yargılama usulünde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar ön inceleme aşamasında tespit edileceğinden, ancak bu tespit yapıldıktan sonra çekişmeli vakıaların ispatı için tanık deliline başvurulmasının gerekip gerekmediği taraflarca değerlendirilebilecektir.

61. Bu anlamda olmak üzere dava dilekçesinde ve cevap dilekçesinde soyut olarak tanık deliline dayanan taraf, ön incelemede hakimin tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tespit etmesinden sonra, hangi konulara ilişkin ve hangi vakıayı ispat için hangi tanığı delil olarak bildirebileceğini belirleyebilir.

62. Bu itibarla, mahkemece yasal süresi içerisinde sunduğu cevap dilekçesinde hangi vakıayı ispat için tanık deliline dayandığını da belirten davalı …Ş. vekilinin 23.01.2014 havale tarihli dilekçesinde isim ve adreslerini bildirdiği tanıklarının dinlenilmesi gerekirken, tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi, hukuki dinlenilme hakkının ve bu hakkın alt unsurları olan “iddia ve savunma hakkı” ile “açıklama ve ispat hakkı”nın ihlâli niteliğinde olup, adil yargılanma hakkı ile bağdaşmamaktadır.

63. Öte yandan, Özel Daire bozma kararında “Mahkemece ön inceleme duruşması yapılmadan, tensiple taraflara, dilekçelerinde göstermiş oldukları ve belge niteliğindeki delilleri sunmaları veya bulundukları yerlerle ilgili açıklamada bulunmaları (HMK md. 140/5) için süre verilmesi bu anlamda sonuç doğurmaz.” ifadesine yer verilmiş ise de, HMK’nın 140/5. maddesinde yer alan hükmün bozma kararında belirtildiği şekilde yorumlanamayacağı, söz konusu hükmün tensip tutanağı ile belirtilen şekilde taraflara süre verilmesini engellemeyeceği kabul edilerek, belirtilen ifadenin Özel Daire bozma kararından çıkarılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

64. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, basit yargılama usulünün uygulandığı eldeki davada HMK’nın 318. maddesinin uygulanması gerektiği, buna göre tarafların dilekçeleri ile birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda oldukları, basit yargılama usulünde ön inceleme ve tahkikat aşamasının düzenlendiği HMK’nın 320. maddesinde yazılı yargılama usulünde uygulanan HMK’nın 140/5. maddesinde yer alan ve taraflara dilekçelerinde bildirdikleri ancak sunmadıkları delillerini ibraz etmeleri için iki haftalık süre verilmesi şeklindeki düzenlemeye yer verilmediği gibi bu düzenlemenin basit yargılama usulünde uygulama imkanının da bulunmadığı, bu nedenle davalının ön inceleme duruşmasında tanık listesi vermek için istediği süre talebinin mahkemece reddedilmesine yönelik direnme kararının yerinde olduğu belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

65. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.

IV. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle;

1-Özel Daire bozma kararında yer alan “Mahkemece ön inceleme duruşması yapılmadan, tensiple taraflara, dilekçelerinde göstermiş oldukları ve belge niteliğindeki delilleri sunmaları veya bulundukları yerlerle ilgili açıklamada bulunmaları (HMK md. 140/5) için süre verilmesi bu anlamda sonuç doğurmaz.” ifadesinin bozma kararından ÇIKARILMASINA,

2-Davalı …Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Bozma nedenine göre davalı …Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.03.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

 KARŞI OY

Hukuk Genel Kuruluna direnme kararı ile gelen uyuşmazlığın konusu; mahkemece 04.09.2013 tarihli tensip tutanağında davalı tarafa “tüm delillerini bildirmek, hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıklamak, davada tanık dinlenmesi mümkünse hangi tanığı hangi vakıa hakkında dinletmek istediğini açıklamak” hususunda yasal sonuçları ihtar edilerek iki haftalık kesin süre verildiği basit yargılama usulüne tabi eldeki davada, yasal süresinde verdiği cevap dilekçesinde tanık deliline dayanan ancak tanıklarının isim ve adreslerini belirtmeyen ve ön inceleme duruşmasında bu hususta mahkemeden süre talep eden davalı …Ş.’nin, tanık dinletme talebinin, aynı duruşmada davacı vekilinin davalının bu talebine muvafakat göstermemesi üzerine mahkemece reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Muhakemeleri Kanun’unda iki yargılama usulü benimsenmiştir. Yazılı yargılama ve basit yargılama usulü. Delillerin bildirilmesi, ön inceleme duruşması, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı her iki usulde ayrı ayrı düzenlenmiştir.

Uyuşmazlık konusu dava hizmet ilişkisinden doğması nedeniyle HMK’nun 316. maddesi (d) bendine göre basit yargılama usulüne tabidir. Basit yargılama usulünde delillerin ikamesi HMK’nun 318. maddesinde “Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre basit yargılama usulünde davalı tüm delillerini açıkça cevap dilekçesi ile bildirmek zorundadır. Ayrıca hangi delilin hangi vakıanın delili olduğunu bildirmek ve ellerinde bulunan delillerini cevap dilekçesine eklemek, başka yerden gelecek belgelerin ve dosyaların bulunabilmesi için tüm bilgileri cevap dilekçesinde yer vermesi zorunludur.

Yazılı yargılama usulünde ön incelme duruşması 140. maddesinde düzenlenmişken basit yargılama usulünde yargılamanın daha hızlı yapılması amacı ile 320. maddesinde ayrıca ve farklı olarak düzenlenmiştir. Yazılı yargılama usulünde HMK’nın 140/5 maddesinde ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verileceği ve bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verileceği düzenlenmişken, basit yargılama usulünde 320. maddesinde “Taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verileceği“ şeklinde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bir başka anlatımla basit yargılama usulünde yazılı yargılama usulünde olduğu gibi HMK’nın 140/5 maddesi gibi taraflara dilekçelerinde bildirdikleri ancak sunmadıkları delillerini ibraz etmeleri için iki haftalık süre verilmesi şeklinde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Zira basit yargılama usulünde HMK’nın 318. maddesine göre taraflar ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır. Yazılı yargılama usulünde ön inceleme duruşmasında taraflara dilekçelerinde bildirdikleri ancak mahkemeye sunmadıkları belgeleri sunmaları için verilecek iki haftalık kesin süreye ilişkin HMK’nın 140/5 maddesinin basit yargılama usulünde uygulanma imkanının olmadığına göre mahkemece davalının ön inceleme duruşmasında tanık listesi vermek için istediği sürenin reddi usul ve yasaya uygun olduğundan çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.