Haksızlık(lar) karşısında susmayın ve hukukî yollardan hak(lar)ınızı da arayın!


BELGEDE SAHTECİLİK SUÇUNDA KAST, ZARAR VERME BİLİNCİ VE İRADESİ OLARAK KABUL EDİLMELİDİR. MAĞDURUN ÖNCEDEN VERDİĞİ RIZASI İLE ONUN İMZASININ TAKLİT EDEREK KULLANAN FÂİLDE MAĞDURA ZARAR VERME BİLİNCİ OLMAYACAĞI İÇİN KASTIN VARLIĞI İLERİ SÜRÜLEMEZ

YARGITAY

11. CEZA DAİRESİ

Esas Numarası: 2017/4554

Karar Numarası: 2018/1080

Karar Tarihi: 12.02.2018

1-)Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.03.1992 gün ve 80/98 sayılı kararında açıklandığı ve Dairemizin benzer birçok kararında vurgulandığı üzere: belgelerde sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmelidir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan fail de mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura herhangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının kastı ortadan kaldırabilmesi için fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığı kabul olunamaz.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın beraber ticari iş yaptıkları katılan … adına suça konu 3 çekin arkasını cirolayarak bu çekleri tahsil etmek amacıyla bankaya ibraz etmek suretiyle üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia ve kabul olunması, sanığın askerde olan katılanın işleri takip etmesi için vekaletname verdiği babası … hakkında icrai işlemler olması nedeni ile bankalarla iş yapamadığını, bu nedenle kendisine fatura koçanını verdiğini, kendisinin de bu koçan ile … Orman Ürünlerine gidip oradan mal karşılığı çek aldığını, bu çekleri de daha sonra … adına paraflayıp tahsil ettiğini ve ortak oldukları için iş gereği kullandığını, bu işlemleri karşılıklı güvene dayalı olarak yaptığını ve atılı suçu kabul etmediğini savunması karşısında; suç kastının tayini, savunmanın doğruluğu ve gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi bakımından keşideci şirket yetkilileri tanık olarak dinlenerek sanığa daha önceden benzer şekilde çekler verip vermediklerinin sorulması, verdiklerinin tespiti halinde sanığın bu çeklerde de katılan adına ciro yapıp yapmadığının araştırılması ve ayrıca sanığın katılan adına ciro yaptığı başka çekler olup olmadığının da araştırılması bunların sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-)5237 sayılı TCK’nın 43. maddesine göre “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi ya da aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi” durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği cihetle, TCK’nın 43. maddesinin uygulama koşullarının oluşup oluşmadığının tespiti yönünden, suça konu çeklerin bankaya aynı anda mı yoksa farklı tarihlerde mi verildiği araştırılıp, sonucuna göre çeklerin farklı tarihlerde verildiğinin tespiti halinde sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırı,

3-)Mahkum olduğu uzun süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasındaki yazılı hak yoksunluklarına hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinin, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 12.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.