Haksızlık(lar) karşısında susmayın ve hukukî yollardan hak(lar)ınızı da arayın!


İLAVE BİR ARAŞTIRMA YAPILMASINA YA DA DELİL TOPLANMASINA GEREK KALMADAN BERAAT KARARI VERİLEBİLİYORSA; ARTIK KOŞULLARI OLSA BİLE, “DURMA”, “DÜŞME” VEYA “CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞI” KARARI VERİLEMEZ

YARGITAY

6. CEZA DAİRESİ

Esas Numarası: 2023/9760

Karar Numarası: 2023/9684

Karar Tarihi: 30.03.2023

Sanık hakkında bozma üzerine kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 7035 sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 21 inci maddesi uyarınca temyiz isteğinin süresinde olduğu, 1412 sayılı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ

1. Bulancak Cumhuriyet Başsavcılığının 26.09.2013 tarihli ve 2013/1699 Esas nolu iddianamesiyle sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 106 ıncı maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi, 43 üncü maddesinin ikinci fıkrası ve 53 üncü maddesi gereğince cezalandırılması amacıyla kamu davası açılmıştır.

2. Bulancak Asliye Ceza Mahkemesinin, 18.11.2014 tarihli ve 2013/299 Esas, 2014/473 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında tehdit suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 106 ncı maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi, 43 üncü maddenin ikinci fıkrası, 62 nci maddesi, 53 üncü maddesi uyarınca 3 ay 3 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.

3. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 06.02.2019 tarihli 2017/22332 Esas ve 2019/1484 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında tehdit suçu yönünden;

“Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanığa yükletilen TCK’nın 106/1-2. cümlesinde düzenlenen sair tehdit suçunun takibi şikâyete tabi suçlardan olduğu ve … dışındaki müştekilerin 13.05.2014 günlü oturumda şikâyetten vazgeçmeleri karışısında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 43/2. maddesinin uygulanma imkanının kalmadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması,

Nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.

4. Bulancak Asliye Ceza Mahkemesinin, 17.10.2019 tarihli ve 2019/147 Esas, 2019/877 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında tehdit suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 106 ncı maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi, 62 nci maddesi, 53 üncü maddesi uyarınca 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.

5. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 19.11.2021 tarihli ve 4-2021/15104 sayılı,

“Hükümden sonra 19/08/2020 gün ve 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 25/06/2020 gün ve 2020/16 esas 2020/33 karar sayılı kararı ile, 04/12/2004 tarihli 5271 sayılı CMK’na 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 31.maddesiyle EK’lenen geçici 5.maddenin (d) bendinde yer alan “… Kovuşturma evresine geçilmiş … ” ibaresinin aynı bentte yer alan ” …basit yargılama usulü…” yönünden Anayasa’ya aykırı görülerek iptaline karar verilmiş olması ve CMK’nun ” Tanımlar ” kenar başlıklı 2.maddesinin (f) bendinde kovuşturmanın ” iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade eder şeklinde tanımlanması karşısında, 7188 sayılı Kanun’un 24.maddesiyle başlığı ile birlikte yeniden düzenlemeye konu edilen CMK’nun 251.maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,”

Nedeniyle bozulması görüşlü Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ

A. Sanık Müdafiinin Temyiz Sebepleri;

1. İsnat olunan suçu işlediğini gösterir hiçbir kesin, yeterli, inandırıcı ve her türlü şüpheden uzak delil olmadığına,

2. Beraat kararı verilmesi gerektiğine,

3. Vesaire,

B. Katılan Vekilinin Temyiz Sebepleri;

1. Hükmedilen cezanın az olduğuna,

2. Sanık hakkında koşulları bulunmadığından 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinin uygulanmaması gerektiğine,

3. Vesaire,

İlişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR

1. Sanığın, katılan …’a ait fındık bahçesinde, katılanın yokluğunda çalışan mağdur işçiler …, …, …’ün yanına gittiği ve tarlada çalışması nedeniyle elinde bulunan girebi elindeyken mağdurlara karşı “…buradan çekin gidin yoksa sizin için kötü olur…” dediği anlaşılmıştır.

2. Mağdurlar …, …, …’ün aşamalardaki beyanları ile şikâyetlerinden vazgeçtiklerine dair kovuşturma aşamasında beyanda bulundukları dava dosyasında mevcuttur.

3. Olay yerinde bulunmayan katılanın, iddianamede anlatımı olmayan, kendisine yönelik tehdit iddiaları dava dosyasında bulunmaktadır.

4. Sanığın, olay yerinde çalıştığını beyan ettiği beyanlarının dosyada bulunduğu görülmüştür.

IV. GEREKÇE

1. Tebliğname Görüşü Yönünden Yapılan İncelemede;

5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, derhal beraat kararı verilebilecek hallerde koşulları olsa bile, “durma” “düşme” veya “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilemeyeceğinden, 5271 sayılı Kanun’un 251 inci maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi sanığın adil yargılanma hakkının önemli en önemli alt başlıklarından biri olan lekelenmeme hakkı ve masumiyet karinesinin ihlali olacağı belirlenmekle, Tebliğname görüşüne iştirak olunmamıştır.

2. Sanık Müdafii ve Katılan Vekilinin Temyiz Talepleri Yönünden Yapılan İncelemede;

5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrası hükmünün uygulanması ve özellikle “derhâl” kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.

Birinci görüşe göre; 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasında yer alan “derhâl” kavramını, “… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek”, “işin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ya da “kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri”yle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; örneğin sanığın ölümü nedeniyle için dosyanın esasına girmeden, kararı bozmak ve davayı düşürmek gerekir.

Doktrin tarafından büyük ölçüde benimsenen diğer görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, işbu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde kararın sanığın ölümü nedeniyle bozulması ve ilk derece mahkemesince davanın düşürülmesi gerekir.

Aşağıda açıklayacağımız gerekçeler ışığında birinci görüşün; kanunun lafzına da, ruhuna da uygun olmadığını düşünmekteyiz.

Bilindiği üzere, 5271 sayılı Kanun’un yazılı bir gerekçesi yoktur. “Derhâl” kelimesi “çabucak” (bkz. tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde; “davanın esasına girmeden”, “delil takdiri gerektirmeyen durumlar” ya da “fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.

Değil mahkeme ve hâkim, gerektiğinde Cumhuriyet Savcısı ve kolluk amiri (Örneğin; 5271 sayılı Kanun’un 119. maddesi hükmü uyarınca aramada …), kolluk ve hatta üçüncü kişiler (5271 sayılı Kanun’un 90. maddesi hükmü uyarınca, suçüstü halinde “herkes” tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir. ) bile, “delil takdiri” yapabilirken, işi bu olan hâkimin, delil takdirine giremeyeceği görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hâkimin, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında da delilleri serbestçe takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.

Esasen fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse; bu iddianame, iadeye mahkûmdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise, o taktirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz konusudur.

Kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.

Kanaatimizce, “derhâl” kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36 ve 38. maddelerinde vurgulanan “Masumiyet Karinesi” ve “Adil Yargılanma Hakkı” ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan “Lekelenmeme Hakkı” dikkate alınmak suretiyle, “yargılamanın geldiği aşama itibariyle” diğer bir ifadeyle “ilâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan …” olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.

5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin dokuzuncu fıkrası hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden (1- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, 2- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, 3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, 4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve 5- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir. Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.

Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, “durma” “düşme” veya “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilemez.

Somut olayda, sanık, katılan ve şikâyetlerinden vazgeçen mağdurların alınan tüm beyanlarından katılanın olay yerinde bulunmadığının anlaşıldığı, sanığın eyleminin mağdurlara yönelik olduğu, katılana yönelik tehdit içeren bir cümle kurduğuna ilişkin katılan beyanı dışında delil bulunmadığı anlaşılmakla sanığın katılana yönelik iddia olunan tehdit eylemi nedeniyle beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması hukuka aykırı bulunmuştur.

V. KARAR

Gerekçe bölümünde yer alan (2) numaralı paragrafında açıklanan nedenle Bulancak Asliye Ceza Mahkemesinin, 17.10.2019 tarihli ve 2019/147 Esas, 2019/877 Karar sayılı kararına yönelik sanık müdafi ve katılan vekilinin temyiz istekleri yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğname’ye gerekçesi farklı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine,

30.03.2023 tarihinde karar verildi.